Eski Foça’dayım. Güneş göz kırpıyor bulutların ardından. Soğuğun etkisiyle kızarmış ellerim, biramı yudumluyorum çam ağacının ardında. Tanıdık simalar görüyorum etrafta; insanlar sıcak yataklarını henüz terketmiş hoş ve samimi gülüşleriyle elleri ceplerinde yürüyorlar deryaya. Kulağımda sevdiğim ve özlediğim parçalar ile karalıyorum defterimi, Bodrum’u, Marmaris’i özlüyor anılarımda kayboluyorum. Yaz sıcağından bile daha kavurucu sevdalarım, günlerim…
Gecenin karanlığında ellerini tutup dağlarda yürüdüğüm sevgilim, bir rüya gibi geceden sabaha ne kadar da hızlı sona erdi düşlerim. Hayalini kurduğum üniforma üzerimde sert esen ayazda titreyen bedenim; eve, aileme ve kedilerime dönüşüm için sayılı günlerim…
Geçmez, bitmez deyip de akışında kaybolduğum, tutunacak bir dal aradığım yerdeyim. Belki de kavuşmuşumdur hayallerime ancak bir yanlışlık olmalı burada. Gerçekten de benim hayallerim mi tüm bu gördüklerim?
Geçen Temmuz değil miydi en güzel anlarım? Buğday tarlaları, ayçiçeklerinden oluşan bir cennet canım Trakya. Günübirlik bir aşk, deli bir kız, eladan yeşile bir göz, verilmiş vaatler ve onca söz…
Unutmam mı gerekir yoksa borç bilmem mi lazım tüm bunları? Eksik mi kaldım karar veremiyorum, masam donatılmış içiyorum. Çapa, can simidi ve bir yelkenli, yan masamda bir çift sevgili, karşımda yaprakları dökülmüş ağaçlar, satırların ve kelimelerin arasından süzülüyor düşüyorum bir boşluğa. Zihnim olabildiğince bulanık, titriyor elim ve kalemim ne gücüm kaldı ne takatim. Bilmiyorum izin verecek mi bu yazıyı bitirmeme kaderim.
HGK
25.12.2022